Ortadoğu’nun Binbir Yüzlü Adamı

 Ortadoğu’nun Binbir Yüzlü Adamı


Recep Tayyip Erdoğan ve Çağdaş Dünyada Katmanlı İktidar Siyaseti Üzerine Bir Analiz Siyasetin karmaşık ve çok katmanlı dünyasında bazen öyle figürler belirir ki, onları alışılmış tanımlara sığdırmak mümkün değildir; bir kelimeyle ya da tek bir özelliğiyle anlatılamayacak şahsiyetlerdir bunlar.

Recep Tayyip Erdoğan da hiç kuşkusuz bu figürlerden biridir, binbir maskesi, rolü ve taktiği olan bir adam.

O sadece bir siyasetçi değil, aynı zamanda iktidar sahnesinin usta bir rejisörüdür; sahneyi kurar, rolleri değiştirir ve görünüşte kimseyi incitmeden, taşları sessizce yerinden oynatır. Kimi için halkın sesi ve yoksulların kurtarıcı lideridir; kimine göre ise çağımızın en kurnaz siyasi figürüdür.

Erdoğan, siyasi kariyerine reformist, halkçı ve dindar kesimlere yakın bir profil çizerek başladı. Ekonomiyi toparladı, Batı’ya gülümsedi, NATO ile ittifakı sürdürdü ve Avrupa Birliği hayalini canlı tuttu.
Ancak bu yüz zamanla değişti. Maskenin altından yeni bir lider profili ortaya çıktı: milliyetçi, otoriter ve merkezileşmiş bir figür.

Medya üzerindeki kontrolünü artırdı, yargıyı kendine bağımlı hale getirdi ve anayasayı iktidarının devamını garanti edecek şekilde değiştirdi.

Örneğin 2016’daki başarısız darbe girişiminin ardından, aralarında onlarca hâkim ve savcının da bulunduğu binlerce yargı mensubu, "FETÖ bağlantısı" iddiasıyla görevden alındı ya da tutuklandı.
Ayrıca, HDP’nin eski genel başkanı Selahattin Demirtaş gibi siyasi figürler, somut bir suçlama olmadan yıllardır hapiste tutuluyor.
Erdoğan, kurumsal sadakatten çok, kendi iktidarının devamına sadıktır.

Dış politikada ise adeta suda yüzen bir balık gibidir. Bir gün ABD’nin müttefiki, ertesi gün Putin’in stratejik ortağı olur; meydanlarda Filistin’i savunur, perde arkasında ise İsrail’le ekonomik ilişkileri sürdürür; İran’la kimi zaman dayanışma içinde, kimi zaman rekabet halindedir.
Siyaset onun için bir savaş alanı değil, başrolünü oynadığı bir tiyatro sahnesidir.

Fakat Erdoğan bu sahnede yalnız değildir. Yakın tarihte, benzer yolları yürümüş başka figürler de vardır:

Vladimir Putin, soğukkanlı ve istihbarat geçmişine sahip bir lider olarak iktidara geldi; zamanla güçlü bir devletin simgesi hâline dönüştü.
Tıpkı Erdoğan gibi, o da görünüşte hukuka bağlıdır; fakat gerçekte hukuku kendi çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirir.
Muhalifleri ya ortadan kaybolur, ya hapse girer ya da ülkeyi terk etmek zorunda kalır.
Putin de Batı ve Doğu ile aynı anda oyun oynama konusunda oldukça ustadır.
Ancak Erdoğan’ın zaman zaman duygusal ve karizmatik bir yüzü varken, Putin daha soğuk, hesapçı ve serttir; Kremlin aksanlı bir iktidar adamı.

Cemal Abdülnasır, Mısır’ın karizmatik lideri, görünüşte farklı olsa da özünde Erdoğan’a benzer yönler taşıyordu.
Pan-Arabizm, sömürge karşıtlığı ve milliyetçi söylemlerle milyonların kalbini kazandı.
Tıpkı Erdoğan gibi, toplumsal duyguları meşruiyet aracı olarak kullandı; ancak Erdoğan’ın taktiksel yaklaşımına karşılık, Nasır daha ideolojikti.
Dış politikası ise açıkça İsrail karşıtı ve Sovyetler Birliği’ne yakın bir çizgideydi.
O, satranç tahtasında taşları dizen değil, meydanda savaşan bir liderdi.
Ve nihayet 1967 Savaşı'ndaki yenilginin ardından, halkın gözündeki itibarı da sarsıldı.

Zeynel Abidin Bin Ali, Tunus’un eski cumhurbaşkanı, ilk başlarda sakin ve teknokrat bir imaj çizdi.
Zamanla, güvenlik aygıtına yaslanarak muhalefeti bastıran bir otokrata dönüştü.
Erdoğan’ın 2016’daki darbe girişimine karşı dik durup gücünü pekiştirmesinin aksine, Bin Ali ilk protesto dalgasında ülkesini terk etti.

Bu liderler arasında Erdoğan öne çıkıyor, demokratik ya da etik bir örnek olarak değil, ama gerçekçi, esnek ve zaman zaman acımasız bir siyasi anlayışın sembolü olarak.
O, siyaseti şöyle görür: Bu sahnede hiçbir şey kesin değildir, tek bir istisna dışında:

İktidar korunmalıdır، her ne pahasına olursa olsun.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Filistin: Bitmeyen Bir Suç ve Gömülmüş Vicdanlar

Şam’da Kaçırılma ve İşkenceden Kurtuluş