Yalan, Dürüstsüzlük ve Modern Çağın Serabı

 Yalan, Dürüstsüzlük ve Modern Çağın Serabı

Gençken, dedikoduların, yalanların, iftiraların ve çoğu kötülüğün köklerinin Ortadoğu’da olduğunu sanıyordum. Belki bu acıların kültürel yoksulluktan, diktatörlüklerden ya da çürümüş geleneklerden kaynaklandığını düşünüyordum. Gelişmiş toplumlarda dedikoduya, iftiraya ve hileye yer olmadığını hayal ediyordum. Belki oradaki insanlar yalandan ve ahlaksızlıktan uzak duruyorlardı; belki de erkekler orada daha merhametli, daha dürüst ve daha sorumluluk sahibiydiler.

Ama ne yazık ki...

Zaman geçti, göç ettim, gördüm, dokundum ve anladım.

Gerçek bundan başka bir şey değildi: Yalanın coğrafi sınırı yoktur.

Dedikodular din ya da ırka bağlı değildir. Dürüstsüzlük ve ahlaksızlık evrenseldir.

Batı’da yalanlar gülümseyerek söylenir. Dedikodular diplomasi maskesinin ardında yayılır. İftiralar yasal sözleşmelerin içine gizlenir. Kibar görünen insanlar sessizlik içinde birbirlerinin onurunu yok ederler. Ve daha asil sandığım erkekler daha derin yaralar bırakırlar; yumrukla değil, kayıtsızlıkla ve umursamazlıkla.

Şunu öğrendim ki:

Eğitim insanı inşa etmez;

Teknolojik ilerleme vicdan yaratmaz;

Ve ifade özgürlüğü her zaman iftiradan ve aşağılamadan kurtuluş demek değildir.

Öğrendim ki vicdan, bugünün insanının en nadir hazinesidir.

Ve bir şeyi bilmeyen ama yine de onun hakkında hüküm veren ya da konuşan kişi vicdansızdır—even şık giyinmiş olsa bile.

Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki dedikodular aileleri parçalar, yalanlar toprakları ateşe verir, iftiralar insanları yok oluşun eşiğine getirir. Ve çoğu zaman bu acıyı, sözlerinin sorumluluğunu asla kabul etmeyenler yaratır.

Vicdan, cehalet karşısında susmaktır.

İnanmadan önce sorgulamaktır,

ve yargılamadan önce susmaktır.

Ben bunu acıyla öğrendim.

Ne kitaptan, ne okuldan.

Hayattan,

uzaktan,

sürgünden,

adaletsizlikten.

Ve belki de bu acılar beni daha insan yaptı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ortadoğu’nun Binbir Yüzlü Adamı

Filistin: Bitmeyen Bir Suç ve Gömülmüş Vicdanlar

Tanıma mı, Yoksa Kanlı Elleri Yıkamak mı?