Din, gerçeğin aynasıdır; ama cehalet onu tersine çevirir


Din, gerçeğin aynasıdır; ama cehalet onu tersine çevirir.


Dinin adıyla savaşların çıkarıldığı, Tanrı'nın adıyla kanın döküldüğü, peygamberlerin adıyla insanların evlerinden sürüldüğü bir dünyada,

kendimize sormalıyız:

Sorun dinde mi? Yoksa yanlış ve cahilce yorumlarda mı?

Birçok kişi, bir devletin veya dini bir grubun zulmünü gördüğünde, dine yönelir ve onu suçlar.

Ama gerçek, inanan, aydın ve bilinçli kişilerce bilindiği gibi: sorun din değil, cehalettir.


Gerçek iman tek bir dine bağlı değildir.

Ben asla bir Müslümanı “inanan”ın yanına koymam. Çünkü bir inanan, isimlerin ve dinlerin ötesinde; gerçeğe, adalete, doğruluğa ve merhamete inanan her insanın kalbinde atan bir yürektir.

Bir inanan Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Zerdüşt veya uzak bir kabiledeki isimsiz bir kişi olabilir; ama kalbi temiz, ameli iyi ve niyeti doğruysa, Tanrı katında değerlidir.


Kuranı Kerim de şöyle der:

"Şüphesiz iman edenler, Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabiiler

Allah'a ve ahiret gününe inanıp salih amel işleyenler, onların mükafatları Rablerinin katındadır." (Bakara, 2:62)

Kutsal kitaplar tek bir gerçeği anlatır.


Bir kişi gerçekten Allah'a inanıyorsa, sözünü Tevrat, İncil, Zebur ve Kur'an'da bulacaktır. Bu kitapların her biri, kendi zamanında ve dilinde insanlığa aynı mesajı iletmiştir:


İman, adalet, merhamet, bağışlama ve zulümden kaçınma mesajı.


Peygamberler, aramıza duvar örmek için değil, yolu göstermek için gelmiştir. Ama biz yolu görmek yerine duvarlara tutunduk.


Din, cahillerin elinde güç aracı olur.


Tarih şahitlik eder ki: din yol gösterici ışık yerine güç, tahakküm ve taassubun aracı olunca felaket başlar.


Haçlılar, sevgi elçisi İsa adına savaştılar.


Tekfiriler, rahmet peygamberi İslam adına kafa kestiler.


Ve bugün, bazı devletler hala kendi halkını veya dinini savunma adına savunmasız insanları katlediyor.


Bu yüzden sormalıyız:

Sorun din mi? Yoksa din adına satılan cehalet, taassup ve yalanlar mı?


Gerçek bir inanan mazlumun dostudur; zalimin aracı değildir.

Bilinçli bir inanan, ister kendi dininden biri ister yabancı olsun, zulme karşı susmaz.

Mağdurun hangi dine ait olduğunu, hangi dili konuştuğunu ya da hangi ülkeden geldiğini sormaz.

Sadece sorar:

O insan mı? Hakkı çiğnenmiş mi?


Din bizi bu insan bilincine ulaştıramıyorsa, o sadece bir gelenek ve sözler bütünüdür, yaşayan bir iman değildir.


Sonuç olarak şunu çıkarırız:


Din özünde ışıktır.

Tevrat, İncil, Zebur ve Kur'an hepsi ilahi kelamın yansımalarıdır; ama bu ışık kör gözlerin veya kapalı kalplerin eline geçince aydınlatmaz, yakar.


Sorun din değil, cehalettir.


Din’i koruyan ama vicdanı unutan cehalet;

ayetleri okuyan ama kalbi adalet için atmayan;

Allah’ın adını haykıran ama şeytana hizmet eden cehalet.


İman sadece sözde değil, mazlumun yanında durmakta, hak söylemekte ve adaletle yaşamaktadır.


Ve inanan, hangi dinde olursa olsun, zulümle işi olmayan bir ışıktır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ortadoğu’nun Binbir Yüzlü Adamı

Filistin: Bitmeyen Bir Suç ve Gömülmüş Vicdanlar

Tanıma mı, Yoksa Kanlı Elleri Yıkamak mı?