Filistin: Sessizliğin Suç Ortaklığı
Filistin: Sessizliğin Suç Ortaklığı
Neden sürekli insan haklarından bahseden dünya, Filistinlilerin soykırımı karşısında sessiz kalıyor?
Neden özgürlük, adalet ve eşitlik sloganlarıyla dolup taşan bu dünya, Filistin halkının onlarca yıldır maruz kaldığı baskı, şiddet ve zor yaşam koşullarını görmezden geliyor?
Filistinlilerin katliamı sadece insani bir trajedi değil, hepimiz için büyük bir başarısızlıktır. Bu sessizlik belki de ulusal çıkarlar ve siyasi hesaplarla açıklanabilir ama özünde mazlumların yanında duracak irade ve cesaretin eksikliğini gösteriyor.
İnsan hakları savunucusu olduklarını iddia eden bazı kuruluşlar ya zalimlerin safında yer alıyor ya da gerçekte etkisiz, sadece rol yapan kuklalar gibi davranıyorlar.
El Cezire ve bazı uluslararası medya kuruluşları bu konuları defalarca gündeme getirmiş ve Filistinlilere destek olmuş olsa da, bu sesler geniş siyasi ve ekonomik çıkarlar karşısında çoğu zaman susturuluyor veya yok sayılıyor.
Ama asıl mesele şu: İsrail bu kadar büyük bir zulmü tek başına gerçekleştirecek kadar güçlü değil.
Gerçek şu ki, dünyanın sessizliği –özellikle Filistin’e destek verdiklerini iddia eden bazı Arap ülkelerinin sessizliği– bu suçun en büyük nedenlerinden biridir. Bu sessizlik, ikiyüzlülükten ve Amerika’ya olan bağımlılıktan kaynaklanmaktadır.
Yıllarca “Filistin, İslam dünyasının ana meselesidir” diyen Arap ülkeleri, bugün ya utanç verici bir sessizliğe gömülmüş ya da gizli kapılar ardında Filistin’i siyasi ve ekonomik anlaşmalarla ezip geçen güçlerle aynı masada oturmuşlardır.
Artık İsrail bayrağını Arap başkentlerinde görmek kimseyi şaşırtmıyor. Bu sessizlik, bir acizlik değil; çıkarcılık, korkaklık ve Filistin halkının davasına ihanettir.
Bu sessizlikler, bu uzlaşmalar, bu diplomatik gülümsemeler; onlarca yıldır sadece hayatta kalmayı başarmış, ama yaşamamış bir halkın kalbine saplanan bir hançerdir.
Filistin yıllardır küresel vicdanın utanç laboratuvarına dönüştü: Her çocuk öldüğünde,
Her ev yerle bir edildiğinde,
Her sofradan bir lokma çalındığında,
Dünya bir sınavdan geçiyor.
Ve ne yazık ki bu dünya her defasında sınıfta kalıyor.
Ama eğer küresel sessizlikten söz edeceksek, Mısır gibi ülkelerin rolünü görmezden gelemeyiz.
Filistinlilere karşı en küçük bir merhamet ya da sorumluluk göstermeyen Mısır, yaralı, aç ve evsiz Gazelilerin topraklarına girişini engellemek için yüksek beton duvarlar inşa etti.
Ama trajedi burada bitmiyor. Mısır, yardım etmek isteyen vicdan sahibi gönüllülerin bile sınırı geçmesine izin vermiyor.
Bu sadece fiziksel bir duvar değil; acımasızlığın, ikiyüzlülüğün ve insanlığa karşı derin bir ihanetin duvarıdır.
Bir zamanlar kendini “Arap dünyasının lideri” olarak tanımlayan Mısır, bugün Filistinli çocukların enkaz altındaki sessiz çığlıklarına kulaklarını tıkamış, kapılarını kapatmaktan başka bir şey yapmamaktadır.
Gazze’nin gökyüzü bomba yağmuru altında yanarken, hastaneler yerle bir olurken, yenidoğanlar karanlıkta can verirken; Refah sınırı hâlâ kapalı.
Bu sadece siyasi bir karar değil, uyanık olması gereken bir vicdanın alnındaki kara bir lekedir.
Bu, Arap ülkelerinin tarihindeki utanç verici bir noktadır.
Düşmandan kaçan insanlar, aynı dili konuşan, aynı dine inanan halklardan merhamet bekler. Ama karşılarında düşmandan daha az acımasız olmayan bir duvarla karşılaşıyorlar.
İşte bu noktada sessizlik artık sadece sessizlik değildir; Bu, bir suça ortak olmaktır.
Bizler, süslenmiş “insan hakları” kelimelerine aldanmamalıyız.
Dün insan hakları adına savaşları ve işgalleri meşrulaştıranlar, bugün Filistinli çocukların soykırımına bahane arıyor.
Çünkü eğer insan hakları gerçekten olsaydı, eğer adaletin bir anlamı olsaydı, bugün Filistinlilere yapılan bu soykırıma karşı dünyada büyük bir ses yükselirdi.
Ama hala geç değil.
Sesimiz, kalemimiz, haykırışımız bir silah olmayabilir ama vicdanı uyandırabilir. Bu da sessizlik duvarını yıkmak anlamına gelir.
Saygılarımla
Güya Aydin
Yorumlar