Azerbaycan: Yağmacı Bir Devlet, Sessiz ve Yoksul Bir Halk
Azerbaycan: Yağmacı Bir Devlet, Sessiz ve Yoksul Bir Halk
İlk bakışta Azerbaycan Cumhuriyeti; büyük doğal kaynaklara sahip, hassas bir coğrafi konumda bulunan ve İslami olduğunu iddia eden bir ülke gibi görünüyor. Ancak bu ülkenin halkının günlük yaşamına derinlemesine baktığınızda bambaşka bir gerçek ortaya çıkıyor; öyle bir gerçek ki, çok az kişi bunu dile getirme cesaretine sahip.
Azerbaycan devleti görünüşte İslamî, ama ne kökleri dinde var ne de halkla din arasında gerçek bir bağ mevcut. Din burada siyasallaştırılmış, zalim ve acımasız bir yüzü örtmek için kullanılan bir kabuk haline getirilmiş. Devlet, halkın tüm mal varlığına ve haklarına kendi adına el koyuyor.
Tıpkı Monopoly oyununda olduğu gibi; halkın malı sistemli bir şekilde devletin cebine aktarılıyor.
Azerbaycan devleti, tam anlamıyla bir Monopoly oyunu gibidir; dışarıdan bakıldığında renkli, düzenli ve cazip görünen bir düzen, ama iç yüzüyle bir hırsızlık ve yağma sistemidir. Halkın sahip olduğu her şey—küçük işletmelerden otellere, evlere, arazilere kadar—zorla ya da “yasal” kılıflarla ellerinden alınır. Temel yaşam haklarına kadar hiçbir şey halka bırakılmaz.
Halk, korku, baskı ve umutsuzluk nedeniyle bu yağma sistemine karşı direnç gösterememektedir. Ellerindeki para eninde sonunda tekrar devletin hazinesine döner ve halk daima yoksulluk içinde ve kenarda yaşamaya mahkûm olur.
Rüşvet ve yolsuzluk kültürü: Yukarıdan aşağıya uzanan bir zincir
Yolsuzluk sadece devletin tepe noktalarında değil, toplumun her seviyesine işlemiş durumda. İnsanlar, devlet yetkililerinin rüşvetle servet biriktirdiğini gördükçe, yaşamlarını sürdürebilmek için kendileri de bu yozlaşmış sisteme ayak uydurmak zorunda kalıyor. Artık rüşvet vermek ve almak, devlet dairelerinde, hastanelerde ve günlük hayatın her alanında sıradan bir davranış halini almış durumda.
Acı bir deneyim: Devlet hastanesinde bile paranın sözü geçiyor!
2019 yılında bu gerçeği bizzat yaşadım. Hasta bir kadını devlet hastanesine götürdüğümde, ne bir tedavi ne de bir yardım gördüm. Aksine, doktorlar ve hastane personeli önce benden rüşvet aldı, ardından yapılan testler ve diğer hizmetler için defalarca ödeme yapmam gerekti. Yardım yeri olması gereken devlet hastanesi bile bu yozlaşmış ve sömürücü sistemin bir parçasına dönüşmüş durumda.
Sakin ve sabırlı insanlar; ama adaletsizlik ve yoksulluk içinde
Bu toplumun en çarpıcı özelliklerinden biri, halkın sessizliği ve dışarıdan bakıldığında sakin görünmesidir. Azerbaycan halkı, tüm baskı ve adaletsizliklere rağmen genellikle sessiz, itaatkâr ve fedakâr bir duruş sergiler. Ancak bu sessizlik umut değil, umutsuzlukla yoğrulmuştur. İnsanlar bilir ki seslerini yükseltmeleri faydasızdır; çünkü baskı ve şiddetle karşılık göreceklerdir.
Yoksulluğa karşı güvenlik: Sahte istikrarın ağır bedeli
Bu sessizlik ve yüzeysel huzur, dışarıdan bakanlar tarafından yanlışlıkla istikrar ve güvenlik olarak algılanabiliyor. Oysa gerçek şu ki, halk yoksulluk içinde yaşamaktadır ve
sahip oldukları sözde güvenlik, özgürlüklerini ve temel haklarını kaybetmeleri pahasına elde edilmiştir. Bu güvenlik, gerçek refahın değil, devletin baskıcı kontrolünün ürünüdür.
Evet, Azerbaycan öyle bir ülke ki, devleti her şeyin sahibi olarak görürken, halk bu trajik oyunun sadece sessiz izleyicileridir. Yaygın yolsuzluk, halkın mallarının sistemli biçimde yağmalanması ve kökleşmiş rüşvet kültürü, sadece devleti değil, tüm toplumu içine çeken bir adaletsizlik zinciri yaratmıştır.
Halk yoksul, güçsüz ve sessizdir. Ancak bu sessizlik razı olmaktan değil; korkudan ve umutsuzluktandır. Ve kendini İslami olarak tanıtan bu devlet, gerçekte yalnızca bir Monopoly oyunudur; halkın servetini cebine indiren, adaleti ve refahı ise hiçbir zaman umursamayan bir sistem.
Yorumlar