Ayrımcılık Kokan Bir Sessizlik

Her günün patlamalarla, kan dökülmeleriyle ve yerinden edilmelerle başladığı bir dünyada, uluslararası kurumların sessizliği sadece sağır edici değil, aynı zamanda utanç verici. Birleşmiş Milletler, UNICEF, İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Uluslararası Af Örgütü gibi kurumların insan onurunu savunmakla görevli olduğu varsayılıyor; ancak bu savunma seçici değil mi?

Ten rengi, din veya coğrafi konum "insan olma hakkı"nı ölçmek için kriter haline mi geldi?

Ukrayna'daki savaş başladığında dünya ayağa kalktı. Politikacılar savaş teçhizatı giydi, medya gece gündüz ağladı ve insan hakları örgütleri ateşli açıklamalar yaptı.

Ancak aynı dünya, Filistin, Yemen, Suriye ve Sudan halkına ve hatta Afgan, Afrikalı ve Rohingya mültecilere karşı işlenen apaçık suçlar karşısında sessiz kaldı. Sesi boğuk, sanki kurbanın kanı beyaz değilse değersizmiş gibi; sanki adı "Fatima" veya "Ali"ymiş gibi.

UNICEF, 2022 Dünya Raporu'nda Filistin, Yemen, Sudan ve Suriye gibi savaş bölgelerindeki çocukların ciddi ölüm, yerinden edilme, yetersiz beslenme, kölelik ve zorla askere alınma riski altında olduğu konusunda açıkça uyarıda bulundu.

Ancak aynı rapor, Batı medyası düzeyinde sessiz kaldı; sanki aç çocukların çığlıkları İngilizce çevirisi olmadan anlaşılamazmış gibi.

Bu arada, Birleşmiş Milletler 2023 raporunda "savaş bölgelerinde ciddi insan hakları ihlallerinden" resmi ve temkinli bir şekilde bahsediyor, ancak açık bir kınama veya etkili bir eylemden yoksun. İsrail veya Suudi Arabistan gibi küresel güçlerin siyasi çıkarları söz konusu olduğunda, küresel kuruluşlar aniden sağırlaşıyor. Sessizlikleri yalnızca kayıtsızlığın değil, aynı zamanda rıza, suç ortaklığı ve teslimiyetin de bir işareti.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, 2024 raporunda medyada yer alan bu bariz ayrımcılığa değindi: Ukraynalı bir çocuğun öldürülmesi "küresel felaket" olarak nitelendirilirken, düzinelerce Filistinli çocuğun öldürülmesi basitçe "yerel çatışma" veya daha da kötüsü "güvenlik müdahalesi" olarak nitelendiriliyor. Bu çifte standart sadece haksız değil, aynı zamanda ahlaksız ve insanlık dışı. Gerçeğin sansürlendiği bir dünyada yaşıyoruz. Adalet sağladığını iddia eden kurumların, beyaz olmayan, Müslüman veya yoksul kurbanlar hakkında gerçeği söylemekten korktuğu bir dünyada. Beyaz bir kurban için utanmadan gözyaşı döken ama binlerce isimsiz Doğulu kurban için sessiz kalan, duvarlar ören, kamplar kuran ve vize vermeyen bir dünyada.

Şunu sormalıyız:
İnsan hakları Avrupalılar için özel bir ayrıcalık mı?

Uluslararası kuruluşlar Doğu'daki acıların dilini anlamıyor mu?

Filistinli bir çocuk insan değil mi? Afgan bir mültecinin yaşama hakkı yok mu?

Suç karşısında sessiz kalmak başlı başına bir suçtur. UNICEF uyarıyor, ancak dünya dinlemiyor; İnsan Hakları İzleme Örgütü medya ayrımcılığı hakkında bir rapor yayınladı, ancak medya aynı ayrımcılık örüntüsünü sürdürüyor; Birleşmiş Milletler suçları kaydediyor ancak failler iktidarda kalıyorsa, bu küresel sistemin yozlaşmış ve ırkçı hale geldiği anlamına gelir.

Dünya, insanların insan olduğunu bir kez daha hatırlamalı; Doğulu veya Batılı, Müslüman veya Hristiyan, siyah veya beyaz değil.

İnsan hakları gerçekten "evrensel" ise, Gazze'den Hartum'a, Kabil'den Yemen'e, Afrikalı göçmenlerden Filistinli mültecilere kadar dürüstçe ve tereddüt etmeden savunulmalıdır.

Ve eğer bunu yapamazlarsa, "insanlık" kelimesini kullanma hakları yoktur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ortadoğu’nun Binbir Yüzlü Adamı

Filistin: Bitmeyen Bir Suç ve Gömülmüş Vicdanlar

Tanıma mı, Yoksa Kanlı Elleri Yıkamak mı?