Acı Veren Bir Ayrımcılık ve Dünyada Bir İnsanlık Suçu

 


Acı Veren Bir Ayrımcılık ve Dünyada Bir İnsanlık Suçu

Sürekli insan hakları, adalet ve eşitlikten söz edilen bir dünyada, ayrımcılık hâlâ insanlığın bedeninde açık bir yara gibi kanamaya devam ediyor. Sanki insanların değeri, ten renginden, ırkından veya milliyetinden belirleniyor; bazı acılar küresel medyada yer bulurken, bazılarının çığlıkları sessizlikte kayboluyor. Bu yazı, acı veren bu ayrımcılığa doğrudan bir bakış sunuyor — çünkü bu sadece bir adaletsizlik değil, insanlığa karşı açık bir suçtur.


Örneğin: Neden bir Amerikalı, Kanadalı ya da Avrupalı beyaz bir insan dünyanın herhangi bir köşesinde öldürüldüğünde, medya anında tepki gösteriyor ve dünya çapında bir öfke fırtınası kopuyor?


Ama milyonlarca Müslüman savaşlar, bombardımanlar ya da sistematik şiddet yüzünden can verirken, çoğunun sesi dünyanın gürültüsü arasında kayboluyor ve ağır bir sessizlik bu felaketlerin üzerine çöküyor?


Bu bakış açısındaki fark sadece basit bir adaletsizlik değil; bu, insan vicdanına ve insan haklarına karşı işlenmiş büyük bir suçtur.


Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi kuruluşların çalışmaları defalarca göstermiştir ki, Orta Doğu ve dünyanın farklı bölgelerindeki silahlı çatışmalarda hayatını kaybeden sivil Müslümanların sayısı son derece yüksektir; ancak bu trajediler büyük küresel medya kuruluşlarının dikkatinden çoğu zaman uzak kalmaktadır.


Bir beyaz, en büyük suçları işlemiş olsa bile, eylemleri çoğunlukla terör olarak adlandırılmaz ve medya ile devletler ona tekrar tekrar şans verir. Oysa Müslümanlara genellikle adaletsizce “terörist” damgası vurulur.


Bu etiketleme, yalnızca milyonlarca masum Müslümanın insani ve gerçek yüzünü çarpıtmakla kalmaz, aynı zamanda nefretin yayılmasına, ayrımcılığa ve daha fazla şiddete yol açar.


Birleşmiş Milletler ve UNICEF gibi bağımsız uluslararası kuruluşların raporları, son yirmi yılda savaş bölgelerinde yüz binlerce Müslüman çocuğun öldürüldüğünü veya yerinden edildiğini ortaya koyuyor. Ancak bu korkunç olaylara küresel tepkiler son derece sınırlı kalmıştır (UNICEF, 2022; BM, 2023).


Tarihsel veriler ve güncel istatistikler gösteriyor ki, dünyanın birçok bölgesinde Müslüman toplumlar zulüm, ambargo, kuşatma ve şiddete maruz kalıyor, fakat uluslararası toplum bu acılara çoğu zaman sessiz kalıyor.


Öte yandan, Batılı bir vatandaşın en küçük bir zarara uğraması bile dünya medyasının manşetlerine taşınıyor ve büyük siyasi, sosyal ve medya tepkilerine yol açıyor.


Bu acı gerçeklik şu temel soruları gündeme getiriyor:


Neden çifte standartlar var?

Neden bir insanın değeri ten rengine, inancına veya milliyetine bağlı?

Neden insan hakları sadece bazıları için geçerli, diğerleri için unutulmuş?

• Cevaplar basit değil, ama bir şey çok net:

Milyonlarca Müslümanın katliamı karşısında bizim kayıtsızlığımız ve uluslararası toplumun sessizliği, sorunun ve suçun bir parçasıdır.

Bu sessizlik, zulme göz yummak ve adaletsizliğe istemeden ortak olmak anlamına gelir.


Daha adil bir dünya için ten rengi ve dinin ötesine geçip insanlığı esas almalıyız.

Mazlumların sesi olmalıyız — ister beyaz ister siyah, ister Müslüman ister başka bir inançtan olsunlar.


Çünkü adalet, tüm insanlığın doğuştan gelen hakkıdır ve siyasi hesaplar ya da önyargılarla gölgelenmemelidir.


Kaynaklar:


Uluslararası Af Örgütü, 2023. “Orta Doğu’daki Sivil Kayıplar”

İnsan Hakları İzleme Örgütü, 2024. “Ayrımcılık ve Çatışmaların Medyada Temsili”

UNICEF, 2022. “Silahlı Çatışma Bölgelerindeki Çocuklar: Küresel Rapor”

Birleşmiş Milletler, 2023. “Çatışma Bölgelerinde Sivillerin Korunmasına Dair Rapor

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ortadoğu’nun Binbir Yüzlü Adamı

Filistin: Bitmeyen Bir Suç ve Gömülmüş Vicdanlar

Tanıma mı, Yoksa Kanlı Elleri Yıkamak mı?