İdam cezası ve İran sisteminin Kürtleri dışlama çabası – Güya Aydın (Gouya Roshan)

İdam Cezası ve İran Sisteminin Kürtleri Dışlama Çabası

İran’ın inişli çıkışlı tarihinde, hiçbir zaman duyulmayan çığlıklar hep var olmuştur; bu çığlıklar Kürdistan dağlarında yankılanmış, resmi sınırların sessizliğinde kaybolmuştur. Kadim bir geçmişe, zengin bir kültüre ve uzun süredir adalet ve özgürlük arzusuna sahip Kürt halkı, İran’ın siyasi coğrafyasında her zaman baskı, ayrımcılık ve görmezden gelinme ile karşı karşıya kalmıştır. Adil yargılamalar olmadan ve medya sessizliğinde gerçekleşen idamlar, yalnızca temel haklardan başka bir şey istemeyen bir halkın sesini susturmanın araçlarıdır.

İran İslam Cumhuriyeti sürekli olarak toprak bütünlüğünü vurgularken, ayrımcı politikalar, Kürt bölgelerinin güvenlikçi bir yaklaşımla yönetilmesi ve her türlü sivil taleplerin bastırılması, fiilen bir “sessiz parçalanmaya” yol açmıştır; bu, toprak değil, ulusal vicdan, sosyal adalet ve insani dayanışmanın parçalanmasıdır. Kürtler yalnızca idam ve fiziksel yok etme tehdidiyle değil, aynı zamanda kendi kaderini tayin etme, anadilde eğitim, eşit fırsatlar ve siyasi katılım gibi temel haklardan da sistematik bir şekilde mahrum bırakılmıştır.

O günlerde iletişim araçlarının çok kısıtlı olmasından dolayı, yaşanan olaylar gizli kalıyor ve sistem, eziyet ve tacize devam ediyordu.

Kürt bölgeleri abluka altına alınmış, bölgeye gıda, giyecek ve ilaç gibi en temel ihtiyaçların girişi bile engelleniyordu. Aynı zamanda insanların evleri, askeri jetler ve havan bombardımanlarıyla yerle bir ediliyordu. Kadın, çocuk, yaşlı ve gençler fark gözetmeksizin hedef alınıyordu.

İnsanlar her an sığınaklara koşmak zorundaydı. Birçok aile geceyi bodrum katlarında, gözünü kırpmadan geçiriyordu.

1984–1985 yıllarında Mahabad şehri bombalanmış ve İran yönetimi bu saldırılardan Saddam Hüseyin’i sorumlu tutmuştu.

Ancak Saddam’ın itirazı sonrası, İran yönetimi hatasını kabul etmişti:

“Mahabad’ı değil, çevresindeki köyleri bombalamak istemiştik!”

O yıllarda Mahabad halkı, çevre köylere sığınmayı alışkanlık haline getirmişti.

Örneğin Mahabad’ın dağ yolunu kullanarak Bukan’a doğru, hem de kışın soğuğunda ve yürüyerek yapılan zorunlu göçler artık olağan hale gelmişti.

Bu yollarda yüzlerce hamile kadın ve çocuk hayatını kaybetti.

Kürt Bölgelerinde İdam Dalgası

En yoğun idamlar 1979 ile 1984 yılları arasında İran’ın Kürt bölgelerinde yaşandı.

Artık Kürdistan’da yas tutulmayan bir gün kalmamıştı.

Mahabadlı gençlerin 59 kişilik gruplar halinde idam edilmesi, ardından gelen 13, 37 ve 4 kişilik idam haberleriyle halk sarsıldı.

Cesetler ise ailelere haber verilmeden Urumiye ve Tebriz’de gizlice gömülüyordu.

Acılı bir baba olan Bay Seyit İsmail Simban şöyle diyor:

“Üç oğlumu bir haftada idam ettiler.

İsa ve Musa’yı Urumiye’deki Rezwan bağına, Muhammed’i ise Tebriz’e gömdüler.

Devlet, cenazelerini teslim etmemize ve kendi toprağımızda defnetmemize bile izin vermedi.”

Kadınlara Yönelik Vahşet ve Sistematik Tecavüz

O dönemde İslami kanunlara göre, bekâr kızların idam edilmemesi gerekiyordu.

Ancak bu engeli aşmak için önce onlara tecavüz ediliyor, sonra idam ediliyorlardı — böylece "şer’i engel" ortadan kaldırılmış oluyordu.

Kasımlı Suikastı ve Rejim Tarafından Yürütülen Katliamlar

1990 yılında, İran Kürdistan Demokrat Partisi Genel Sekreteri Dr. Abdurrahman Kasımlo, Abdullah Kadiri ve bir arkadaşıyla birlikte Viyana’da suikast sonucu öldürüldü.

Bu sadece bir örnekti; yüzlerce benzer gizli suikast İran rejimi tarafından planlandı ve uygulandı.

Bugün ve Gelecek

Şimdi aynı sistem, Kürtleri bir kez daha kalkan olarak kullanmaya çalışıyor.

Kürt bölgelerinde karışıklık çıkararak, özgürlük için ayağa kalkan halkın dikkatini dağıtmayı amaçlıyor.

Ama bu kez, manzara farklı:

İran halkı yan yana, birlik ve dayanışma içinde, ulusal hedefleri doğrultusunda mücadele ediyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ortadoğu’nun Binbir Yüzlü Adamı

Filistin: Bitmeyen Bir Suç ve Gömülmüş Vicdanlar

Tanıma mı, Yoksa Kanlı Elleri Yıkamak mı?