İran’daki Sessizlik ve Sorumluluk! - Güya Aydın (Gouya Roshan)
İran’daki Sessizlik ve Sorumluluk
Son günlerde gelen haberler, İran halkının büyük bir çoğunluğunun devletin baskıcı siyasetlerine karşı olduğunu, özgürlük talep ettiğini ve uluslararası çevrelerden destek beklediğini gösteriyor.
Bu oldukça doğal bir beklentidir. Ancak şu soru da önem kazanıyor:
İranlılar, bu empatiyi diğer halklara da gösterebiliyorlar mı?
Özellikle de zulme uğramış, temel hakları ihlal edilmiş başka toplumlar söz konusu olduğunda…
Bu soru bugün birçok insanın zihnini meşgul ediyor.
Ve şu an, İranlılar için bu soruya cevap verme zamanı.
Eğer gerçekten insan haklarını savunuyorlarsa, bu duruşlarını sadece kendileri için değil, başkaları için de göstermeleri gerekir.
Çünkü ancak adalet ve özgürlük ilkesine bağlılık gösterenler, bu değerlere ulaşmayı hak eder.
Tıpkı diğer Ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi, İran’da da mülteciler ve sığınmacılar ciddi sorunlarla karşı karşıya kalıyor.
Ancak İran, bu sorunları zaman zaman hukuksuzluk boyutuna taşıyor.
Bugüne kadar hiçbir ülkede mültecilere eğitim hakkının açıkça yasaklandığına şahit olmadık.
Ama İran’da, özellikle Afgan mültecilere yönelik olarak, bu uygulamaların varlığına dair güçlü göstergeler bulunuyor.
Gayrı resmi verilere göre, geçmişte Afganlı mültecilere yönelik eğitim yasağı uygulandı.
İstihbarat açısından değer taşıyan ya da İran sistemiyle işbirliği yapmak zorunda olanlar ise bu yasaktan muaf tutuldu.
İlginçtir ki, Iraklı mülteciler bu tür ayrımcı uygulamalara maruz kalmadı.
Çünkü İran, kendi çıkarları doğrultusunda Iraklılara daha yumuşak davranmayı tercih etti.
Oysa yıllardır baskı altında ezilen Afgan halkı, İran’da ucuz iş gücü olarak kullanıldı.
Aynı zamanda, işsizlik, yoksulluk ve uyuşturucu gibi toplumsal sorunlar için günah keçisi ilan edilerek hedef gösterildi.
Ancak eğitimin engellenmesi, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne göre, yaşama hakkının ve gelişme hakkının ihlali anlamına gelir.
Böylesi bir yasağın hiçbir hukuki ya da insani gerekçesi olamaz.
Bu durum, açık bir insan hakkı ihlalidir ve hiçbir şekilde mazur görülemez.
Elbette Birleşmiş Milletler’in bu konudaki sessizliği ve kayıtsızlığı eleştirilmelidir.
Ama asıl sorumluluk, bizzat İran halkının omuzlarındadır.
Zira dünya genelinde İranlı mülteci ve sığınmacı sayısının artmakta olduğu bir dönemde, komşu ve mazlum bir halk olan Afganlara karşı daha fazla duyarlılık ve empati beklemek haksızlık değildir.
Eğer İranlılar bu zulme sessiz kalırsa, uluslararası toplumun vicdanına olan inanç da zedelenecek, bu utanç verici uygulamanın sorumluluğu tarih boyunca üzerlerinde kalacaktır.
Ve şunu unutmamalıyız:
Tarih, zulmü de, sessiz kalanları da unutmuyor.
Yorumlar