Ateş kimin ocağında? (İsrail ve Filistin) – Güya Aydın (Gouya Roshan)

İsrail ve Filistin çatışmalarının başlangıcından bu yana nesiller geçti.


Buna rağmen bu toprakların geleceği olan çocuklarımız, hâlâ geçmişin ağır yükünü öğrenmek ve taşımak zorunda bırakılıyor.
Henüz belli değil; onların çocuklarının kalpleri de, kendilerinden önce gelenler gibi, nefret ve düşmanlık tohumlarıyla bir çöle dönüşecek mi?

İkinci Dünya Savaşı'nın üzerinden 65 yıl geçmiş olsa da, insanoğlu hâlâ o savaşın bedelini ödemeye devam ediyor.
Atalarının karanlık ve kirli hesaplarının ürünü olan savaşların sonuçları, bugünün insanlarının omuzlarına yükleniyor.
İki halkın birbirine düşmesinden çıkar sağlayanlar, bu durumdan gizli bir haz duyuyor ve rant peşinde koşuyorlar.

Riyakârlık perdelerinin arkasından büyük bir iştahla, yeni çıkarların habercisi olan cesetleri izliyorlar.
Çünkü her bir ceset, yeni bir şeytani planın devamı için bir garanti, bir gerekçedir.
Betondan örülmüş duvarlara sanki karşı çıkıyorlarmış gibi davranıyorlar, oysa yıllar önce, bizzat kendi elleriyle şiddet ve intikamın duvarlarını örmüşlerdi.

Korkmayın ve bu dünyanın acı çeken köşesine bir kez bakın.
Bakın da onları ne hâle getirdiklerini görün.
Eğer mutluluk huzur demekse, onlar şu an dünyanın en mutsuz insanlarıdır.
Bugün belki biri diğerinden daha güçlü ve silahlı olabilir, verdiği zarar daha büyük olabilir;
ama o da çok iyi biliyor ki, bir gün gücü tükenirse, intikam dikenleri bu kez kendi bedenine saplanacak.
Muhtemelen, saldırganlıklarının temelinde de bu korku ve endişe yatıyor.

Bir yandan şeytani planlar üretip, diğer yandan tüm dünyaya bunları “barış” diye pazarlıyorlar.
Üstelik çok yaratıcı oldukları da söylenebilir.
Zira, uygulanması mümkün olmayan barış planları üretmek, herkesin harcı değildir.

Hatta barışı, taraflardan birinin yok oluşunda görenler bile var.
Peki, gerçekten barışı bu şekilde savunanlar sayesinde barışa ulaşmak mümkün mü?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ortadoğu’nun Binbir Yüzlü Adamı

Filistin: Bitmeyen Bir Suç ve Gömülmüş Vicdanlar

Tanıma mı, Yoksa Kanlı Elleri Yıkamak mı?